İSTANBUL'UN EN ESKİ TARİHİ ESERİ
İstanbul’un en eski tarihi eseri, Sultanahmet Meydanı’ndaki Dikilitaş. 3500 yaşında olduğu tahmin edilen eser, 2700 yıllık İstanbul’dan bile eski olduğu kabul ediliyor.
Mısır firavunlarından III. Tutmosis tarafından Karnak Tapınağı’nın önüne dikilen dikilitaş, gemilere yüklenerek Constantinopolis’te Hipodrom’a yani bugünkü yerine getirtilmiş. Uzun süre hipodromun bir köşesinde kalan anıtı, I. Theodosius zamanında 390 yılında şehrin idarecilerinden Proclus büyük zorluklarla dikmiş. Dikilitaş’ın tepesinde bulunan ve dünyayı simgeleyen tunç küre ise 865 yılındaki bir depremde düşmüş ve bir daha da yerine konulmamış.
Tutmosis’in başarılarını anlatan pembe granitten yekpare dikilitaş, mermer bir kaidenin üzerinde dört bronz ayağa oturuyor. Taşın kaidesinin dört yüzü de kabartmalarla kaplı. Bu kabartmalarda I. Theodosius, oğulları, karısı, Arkedios, Honorios ile İmparator II. Valantinianos’un imparatorluk locasından yarışları seyretmeleri, halkın, müzisyenlerin, dansözlerin hareketleri ve araba yarışları konu edilmekte

Osmanlı döneminde Hipodrom’da taş çevresinde birçok olay olmuş ve toprak yükselerek kaidenin alt kısmı gömülmüş. 1857’de, C.T. Newton kaidenin etrafında kazı yaparak yeniden açmış. O tarihten beri Dikilitaş yuvarlak ve demir parmaklıklarla çevrili bir çukurda durmakta. 20. yüzyılın ilk yarısında taşın yosunlanmış cephesi temizlenmiş ve yenilenmiş.
17. yüzyılda Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde eserden İstanbul’u afetlerden koruyan bir tılsım olarak söz etmiş. Osmanlı dönemi boyunca, taş yabancıların da ilgisini çekmiş, resimler ve gravürlere konu olmuş
Dikilitaş, Bizans’tan Osmanlı’ya her devirde “tılsımlı” bir abide sayılmış. Bunun nedeni ise üzerindeki hiyeroglif yazısı. Taşın dört cephesinde ve kaidesinde şu yazılar yer alıyor:
Kuzeybatı cephesi:
“18. sülaleden Yukari ve Asagi Mısır’ın sahibi 3. Tutmosis, Tanrı Amon’a kurbanını sunduktan sonra Horus’un yardımıyla bütün denizleri ve nehirleri hükmü altına alarak hükümdarlığının otuzuncu yılı bayramında bu sütunu daha nice zamanların getireceği bayramlar için yaptırdı ve dikti.”
Kuzey cephesi:
“Gizli ve kutsal ismin her tecellisine mazhar olan tanrı Amon’a kurbanını büyük bir acz içinde sunduktan sonra, ondan yardımlar dilenerek güneyin dostu, dinin nuru iki tacın (Aşağı ve Yukarı Mısır) sahibi, kudretli hükümdar ülkesinin sınırlarını Mezopotamya’ya kadar götürmeye azmetti.”
Güneydoğu cephesi:
“Güneşin doğduğu sırada sahip olduğu altın renkleri dünyaya yayan Horus’un verdiği kuvveti, serveti, kuvvetli sevgi, saygıyı taşıyan ve Aşağı ve Yukarı Mısır’ın tacına sahip olan ve bizzat Güneş tarafından seçilmiş olan firavun, bu eseri babası Ra için yaptırdı.”
Güney Cephesi:
“Tanrı Horus’un lütfuna mazhar olan ve Güneş’in oğlu unvanını taşıyan Aşağı ve Yukarı Mısır’ın hükümdarı olan firavun, kudret ve adaletle bütün ufuklara nur saçtı. Ordusunun önüne geçti. Akdeniz’de dolaştı, bütün dünyayı mağlup etti. Sınırlarını Naharin’e kadar yaydı. Mezopotamya’ya azimle gitti, büyük savaşlar yaptı.
Dikilitaşın kaidesinde yer alan yazılarsa Doğu Roma İmparatorluğunda adet olduğu üzere Grekçe ve Latince yazılmış. Grekçe yazı bir anlatıcı ağzından şöyle diyor:
“Devamlı bir suretle yerde duran bu taşı dikme cesaretini İmparator Theodosius gösterdi ve yardımına Proclus çağrıldı. Bu şekilde otuz iki günde yerine dikildi.”